Yükleniyor, lütfen bekleyiniz.

Türkiye'de Din, Devlet, Toplum ve Hafıza 1923-1950

Proje Yürütücüsü: Recep ŞentürkRamazan Aras

Araştırmacılar: Emin Yaşar Demirci, Önder Küçükural, Ekrem Çelikiz

Araştırma Asistanları: Hale Nur Çebi, Elif Naime Arslanoğlu, Elif Haliloğlu, İhsan Altıntaş, Osman Doğan, Musa Kökçen, Halil Uyanık

Proje Süresi: 12 ay (Ağustos 2017 – Ağustos 2018)

 

Projede hedeflenen çıktılar
Kitap, makale, konferans bildirileri
Çalıştay
Belgesel
Audio-visual Sergi
İbn Haldun Üniversitesi Sözlü Tarih ve Toplumsal Hafıza Araştırmaları Merkezi’nin ilk arşiv koleksiyonunun oluşturulması

 

Genel Tanıtım

İmparatorluklar sonrası dönem olarak da tanımlanan 1. Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan yeni ulus-devlet yapıları ve yeni sömürge siyasetleri birçok coğrafyada etnik, dini, siyasi ve kültürel yeni politikaları beraberinde getirmiş ve sonraki dönemlerde patlak verecek siyasi, toplumsal ve kültürel krizlerinde zeminini oluşturmuştur. Yüzyıllardır süregelen toplumsal, kültürel, etnik ve dini yapıları bir bıçak gibi kesen, birden fazla parçaya bölen ve yok etmeye çalışan yeni devlet siyasetleri (sekülerleşme, milliyetçilik, tahayyül edilen yeni kimlikler ve aidiyetler, yeni politik sınırlar) Osmanlıdan miras kalan bu coğrafyalarda derin tarihsel, toplumsal ve kültürel travmalara, kopuşlara ve kırılmalara neden olmuşlardır. Yeni iktidar, ulus-devlet projesini başarıya ulaştırmak için devletin bütün kurum ve araçlarını (siyaset, söylem, hukuk/kanun, ekonomi, ordu, eğitim ve medya) yerel ve ulusal düzeyde devreye sokarak ve çoğu zaman farklı şiddet formlarına da başvurarak hareket etmiştir. Ancak, iktidarın on yıllarca sürecek olan bütün siyasi, kültürel ve seküler siyasetlerinin ve şiddet içeren yaptırımlarının neden olduğu yıkılmışlık ve parçalanmışlıklara rağmen, ötekileştirilen dini, muhafazakâr ve etnik halklar, gruplar ve toplumsal yapılar tarihsel süreç içerisinde belli sosyal kurumlar ve gündelik hayatta üretilen taktikler üzerinden var olma ve ayakta kalma mücadelesi içerinde olmuşlardır.

Bu araştırma, post-Osmanlı sürecinde ortaya çıkan yeni ulus-devletin inşa sürecinde ülkenin farklı bölgelerinde ötekileştirilen dindar ve muhafazakâr sıradan insanların, devletin fiziki ve psikolojik aygıtlar üzerinden farklı şiddet formlarını da işlevselleştirerek empoze ettiği pratikler ve siyasetlere (sekülerleştirme, modernleştirme/Batılılaştırma, Türkleştirme) karşı ne tür direnme mekanizmaları geliştirdikleri ortaya çıkarma amacı taşımaktadır. Bu çalışma, 1923-1950 yılları arasında ötekileştirilen ve baskı altında tutulan dindar insanların seslerini ve tarihini ortaya çıkarma amacını taşımaktadır. Resmi tarih ve söylemin (ideoloji) ötesine geçerek devlet siyasetleri ve yaptırımlarının bireysel ve toplumsal dini pratikler, yapılar, mekân, aidiyet, gündelik hayat, bireysel ve toplumsal hafıza ve kimlik üzerindeki etkilerini yerel sıradan insanların (kadın ve erkek) hayat hikâyeleri, şahitlikleri ve geçmişe dair tecrübeleri üzerinden analiz etmeyi hedeflemektedir.

Bu araştırmada cevabı aranacak olan önemli sorular şöyle sıralanabilir: bireysel, yerel ve toplumsal hafızada devlet nasıl tanımlanmaktadır? Devletin farklı siyasetleri ve kanunlara dayalı yaptırımları o dönemde yaşamış olan insanlar tarafından nasıl algılanmaktadır? Dindar olmanın o denemde ki yeri ve anlamı nasıldı? Dindar ve muhafazakâr insanlar devletin ve aygıtlarının hayatın her alanına yaymaya çalıştığı yeni seküler ve modern/Batıcı kurumlar ve pratikler ile nasıl bir ilişki içinde olmuşlardır? Yeni seküler ve modern kanunların, kurumların ve pratiklerin marjinalleştirilen ve zamanla yok olması istenilen cemaat (tekke ve tarikat), grup ve aile tarihleri üzerinde ne tür etkileri olmuştur? Yeni ulus-devlet projesinin yarattığı şiddet ve travmaları yaşayan dindar kadın ve erkekler arasında cinsiyetten kaynaklanan farklılıklar nasıldı? Tarihsel süreç içerisinde toplumsal yapılarda devamlılık arz eden ya da devamlılık arz etmeyen unsurlar nelerdir? Dindar öznelerin (kadın ve erkek) tecrübeleri ve hafızaları farklı dönemler (1920ler, 1930lar ve 1940lar) ve yerler- şehir, köy, doğu, batı, iktidar merkezine yakın (Ankara) ya da uzak (Rize, Van, Diyarbakır) göz önünde bulundurulduğunda farklılık arz ediyor mu?

Modern Türkiye tarihi siyasal iktidarın ideolojik yapı ve söylemi doğrultusunda şekillendi ve devlet-merkezli bir tarih yazımı geleneği süregeldi. Bunun yanında, tarih yazımı ve eğitimi daha çok siyasal sistemin yapısı, kuruluşu, gelişimi ve Kemalist öğretileri doğrultusunda şekillendi. Tam bu noktada, Türkiye’de sözlü tarih alanında yapılacak olan çalışmalar bu devlet merkezli egemen tarih yazımı geleneği ve anlayışının dışına çıkarak ötekileştirilmiş ve yok sayılmış olan toplumların, grupların, cemaatlerin tarihini günyüzüne çıkaracaktır. Türkiye toplumunun farklı kesimleri, bölgeleri ve yönleri üzerine yapılacak olan sözlü tarih araştırmaları, sadece tarih yazımına sıradan insanların hikayeleri, anlatıları ve şahitlikleri dahil edilerek Türkiye’de tarih yazımı geleneğinin demokratikleştirilmesini sağlamayacak, aynı zamanda üzerinde yaşadığımız coğrafyanın yerel ve toplumsal hafızasının bir arşivinin ortaya çıkarılması ve inşa edilmesi gibi önemli bir eksikliği gidermeye de önemli katkılarda bulunacaktır.